Kürt Meclis'e girmesin!
Çok mu konuşuldu? Daha da çok konuşulabilir, hak ediyor.
“HDP’nin barajı geçmesi ya da geçmemesi… Bütün mesele bu
değil” başlıklı yazıyı kast ediyorum, diken.com.tr’de çıkan. Mert Yıldız
imzalı.
İnsan yazının girişinde “Ülkemizde çok ciddi bir temsiliyet
krizi yaşanıyor. Yüzde 10 barajı pek çok seçmeni istediği partiye değil,
istemediği partiye en karşı partiye oy vermesine yol açıyor” cümlesini görünce,
barajın yol açtığı temsil adaletsizliğiyle hesaplaşma filan çıkacak sanıyor.
Halt ediyor.
Sonra, sonra laflar geliyor, geziyor filan, yazıcının ulvi
bir arzusu beliriyor: “Amacım siyasi
tercihinizi etkilemek değil, tercihinizin doğru nedenden kaynaklandığına emin
olmanızı sağlamak; ana akım medyada pek çok yazarın atıp tuttuğuna bakıp siyasi
tercih yaparak sonra pişman olmanızı engellemek.”
Bir tür kurtarıcı. Hilaliahmer namına iyilik yapıcı. Deniz Baykal da bugün HDP'nin oy meselesini "Kızılay yardımı" gibilerinden değerlendirmedi mi? Deniz Baykal, bütün oyları CHP'nin sanıyor, yazıcımız da bütün akılları kendisinin sanıyor; istediğine istediği kadar dağıtıyor. Sadece HDP'ye yok.
Bir de söz veriyor: “HDP
lehinde veya aleyhinde tek bir kelime söylemeyeceğim. Buna şimdiden söz
veriyorum.”
Sonra? Tutuluyor mu söz?
Rakamlar hatalı. Hesap hatalı. Hesap hendese bilenler çıkarıp vurdular yüzüne o hataları.
Rakamlar hatalı. Hesap hatalı. Hesap hendese bilenler çıkarıp vurdular yüzüne o hataları.
Ben “verilmiş söz”ün izini süreceğim; o izden, o sürekten
bir yere çıkıyoruz, bir menzile. Önce süreklere bir bakalım.
Buyrun cümleyi:
“Meclis’e girsin diye
oy verdiğiniz HDP Meclis’e girmekle kalmayıp iktidara ortak bile olabilir.”
Yani, oy verenler, HDP’nin iktidara ortak olmayacağı, sadece
sevabına Meclis’e gireceğine inanan sersemler, ama bilen adamımız, hakikati
hatırlatıyor: İKTİDARA ORTAK BİLE OLABİLİR.
Bir de akçeli kısmı var işin, iktidara ortak olmakla
yetmeyecek, bir başka şeye, PARAya ortak olacak. Bak sen şu işe!
İşte cümle:
“HDP’nin 55
milletvekiliyle Meclis’e girmesi yıllık 17 milyon TL Hazine yardımı alması
demek. HDP Meclis’e giremese de yüzde 7’nin üstünde oy alırsa Hazine’den yardım
almaya başlıyor.
Eğer koalisyon ortağı
olursa muhtemelen bir bakanlık ve bu bakanlık aracılığıyla gelen para da
HDP’nin kasasına girecek. Eğer HDP’nin sizin vergilerinizle ödenmiş bu parayı
sizi temsil edecek şekilde harcayacağına inanıyorsanız, ne ala…”
Şimdi, yazar burada ne diyor? HDP ve o geleneğin evvelindeki
partiler bugüne kadar Hazine yardımı almamakla ne iyi yapmış değil mi? Böylece “sizin
vergilerinizle…” ödenmiş para, “sizi” temsil etmeyecek şekilde harcanmış
olmaktan kurtulmuş. Kurtulmuş paranız. Cümle ne diyor? HDP’liler vergi vermez. “Siz”
verirsiniz. HDP’liler parayı alınca “sizi temsil etmeyecek şekilde” kullanır? İnsanın
göze, “Şimdiye kadar HDP’nin Hazine yardımı almasına engel olan AK Parti’den
Allah razı olsun” cümlesini arıyor. Yok diyeceğiz ama yazıcının yazısını
kazıyınca çıkan cümleler sanki aynen öyle demiyor mu?
Bir de “bakanlık
aracılığıyla gelecek paralar” lafı var arada, kaynamayacak kadar önemli. Ne
türden bir siyasal tasarım var ki yazıcının kafasında, özetle, “bakanlık demek,
partiye para akması demek” diyor, rahat rahat. Emin emin. Dobra dobra. Yazan AK
Partili olsa kıyamet koparacak abiler, aplalar, alıp alıp paylaştılar bu
yazıyı, bakın şu HDP neymiş, milleti nasıl kandırıyormuş gibilerinden.
Bir güzel cümle daha var, yazarın niyetini, kumaşını,
kalibresini filan değil de, siyasal tasarımını güzelce ortaya koyan, buradan
buyrun:
“Yetişkin olmak,
tercihlerinizin doğuracağı sonuçların farkında olmanızı ve bu sorumluluğu
almanızı gerektirir. Ülkeler için de bu böyle. Demokrasi (entelektüel olarak)
yetişkin bir seçmenle mümkün. Bu da oyunuzun ne anlama geldiğini bilmek demek.”
57 milyonluk seçmen kitlesine “yetişkin olma” dersi veren
özgüvene özel hayranlığımızı belli edip, “Demokrasi
(entelektüel olarak) yetişkin bir seçmenle mümkün” cümle parçacığına şöyle
bir uğrayalım: Ne diyor şair? Oyumuzun ne anlama geldiğini bilmiyoruz tamam,
bizi tenvir ediyor, atanamayan mürşitten bol bir şey yok buralarda, olur böyle
şeyler, de, “entelektüel olarak yetişkin seçmen” yoksa demokrasi de olmayacaksa
ne yapacağız? Herkesi direkler arasında özel filozofi eğitimine tabi tutup,
geçer notlularla mı seçim yapacağız? Hiç entelektüel olarak yetişkin olanla
olmayanın oyu bir olur mi diye diploma kontrolü mi yapacağız? “Dağdaki çobanla
benim oyum bir mi” diyen küstah profesör, “tarafsız siyaset bilimci” kostümüyle
vampirlik gösterisi yapıyor olmasın yine?
Hasılı, bu karışık, hesap hatalarının içinden yazıcısının
bile çıkamayıp çakma özürlerle durumu kurtarmaya çalıştığı yazının neresinden
tutsanız orası dökülüyor. Tutanın elinde kaldı zaten.
B. Necdet Ülker, sakin sakin ve ağız payını da edep erkanla
vermeyi ihmal etmeden şu başlıkla yazdı: “HDP’nin barajı geçmesi ya dageçmemesi… Bütün meseleniz bu”
Mustafa Domaniç de, yazara fazlaca bir şefkatle, yazıdaki
kusurları sayıp döktü şu başlıkla: “HDP’yle hesabı kitabı bırakın, seviyorsanızgidin konuşun!”
*
Fakat yazının analizi (ki yukarıdaki yazılar benden önce hakkıyla yaptılar), eleştirisinin yanında bir de
tercümesi lazım:
Açıkça, basitçe diyor ki: Kürtler (ve yoldaşlık edenler) Meclis’e girmesin. Girerse de iktidar ortağı olmasın. Zaten girmeleriyle kalmayarak, bir de para alacaklar ki, bu para “sizlerin” vergisinden gidecek. Yani Kürtler, “sizlerin” içinde değiller. Kürtler, demokrasi için entelektüel yetişkinlik mertebesinde değiller.
Oylar babanızın malı ya HDP'ye giderse "kaymış" oluyor, başka kime gitse onun oluyor he? Analizlerinizi yesinler diyeceğim, mideye yazık.
Tanıyoruz biz bu yazıyı yazan aklı ve ruhu. Bazen şair kılığında geziyor, "Demokrasi için ne yapmışlar ki" diye soruyor; Harold Pinter olsak arkadaş olmak için Paris anılarını anlatmaya koyulur ama "Kamber Ateş aday" desek, "Niye parti olarak girdiniz" diye sorar. Bazen general kılığında, talimatlar yağdırıyor, kendisine ne desek boş. Bazen profesöre benziyor. Bazen gazeteciye. Bazen köşe yazarı oluyor. Bazen düpedüz köşe oluyor. Bazen iktidarda, “Kürt sorunu yok” diyor, bazen muhalefette, “Kürtlerin istediğini verecek bu iktidar, aman ha” diyor. Hasılı, "Kürt anasını görmesin" fıkrasındaki düşmanlaştırılmış ruh halinin norm olduğunu sanarak, olur olmaz her yerde burnumuzun dibinde bitiveriyor. Ama hakkını yememek lazım, “Kürtlerin kuyruğu var” demiyor. Entelektüel olarak yetişkin ne de olsa.
Açıkça, basitçe diyor ki: Kürtler (ve yoldaşlık edenler) Meclis’e girmesin. Girerse de iktidar ortağı olmasın. Zaten girmeleriyle kalmayarak, bir de para alacaklar ki, bu para “sizlerin” vergisinden gidecek. Yani Kürtler, “sizlerin” içinde değiller. Kürtler, demokrasi için entelektüel yetişkinlik mertebesinde değiller.
Oylar babanızın malı ya HDP'ye giderse "kaymış" oluyor, başka kime gitse onun oluyor he? Analizlerinizi yesinler diyeceğim, mideye yazık.
Tanıyoruz biz bu yazıyı yazan aklı ve ruhu. Bazen şair kılığında geziyor, "Demokrasi için ne yapmışlar ki" diye soruyor; Harold Pinter olsak arkadaş olmak için Paris anılarını anlatmaya koyulur ama "Kamber Ateş aday" desek, "Niye parti olarak girdiniz" diye sorar. Bazen general kılığında, talimatlar yağdırıyor, kendisine ne desek boş. Bazen profesöre benziyor. Bazen gazeteciye. Bazen köşe yazarı oluyor. Bazen düpedüz köşe oluyor. Bazen iktidarda, “Kürt sorunu yok” diyor, bazen muhalefette, “Kürtlerin istediğini verecek bu iktidar, aman ha” diyor. Hasılı, "Kürt anasını görmesin" fıkrasındaki düşmanlaştırılmış ruh halinin norm olduğunu sanarak, olur olmaz her yerde burnumuzun dibinde bitiveriyor. Ama hakkını yememek lazım, “Kürtlerin kuyruğu var” demiyor. Entelektüel olarak yetişkin ne de olsa.
Biraz niyet okumussunuz sanki. Dedigi su AKP tek basina iktidar olmasin baskanlik sistemi gelmesin diye HDPye oy veriyorsaniz boyle bir senaryo var. Bunu bilin buna gore oy verin. HDPye oy verin demek normalse neden vermeyin demek anormal?
YanıtlaSil