Kayıtlar

Toledo cinayetleri: Hacı Lokman Birlik ve Tahir Elçi

Resim
Şimdinin muhalefet liderlerinden Ahmet Davutoğlu başbakandı o zamanlar. Sur’un yıkıldığı, bodrumlarda insanların yakıldığı zamanlar. O yıkım günlerinde çok can gitti ve öldürülenlerin hiçbiri için ceza çıkan bir yargılama olmadı. Hepsinin ruhu şad olsun, ancak bu yazıda iki isim üzerinde duracağım. Öldürülüp zırhlı araçla sürüklenirken fotoğrafları çekilip yayılan Hacı Lokman Birlik ve Dört Ayaklı Minare’nin altında katledilen Tahir Elçi.    Hacı Lokman Birlik, devletin ve devletine bağlı sivil toplumun medyalarında  " terörist "  olarak anılıyor; Tahir Elçi ise devletin ve devletine bağlı sivil toplumun medyasının  " Terörist diyeceksin "  emrine uymadığı için hedefe konuldu, sonra da katledildi. Hacı Lokman Birlik devletin genel Kürt meselesinde hiç vazgeçmediği “güvenlik” politikasının, Tahir Elçi ise o politikalara itirazın cinayetleri. Öldürenlerin bırakın cezalandırılmasını, tespit edilmesinin bile istenmemesi güvenlikçi politikalara eşlik etmek zorunda olan c

2 Temmuz: Anayasa Mahkemesi sen merak etme, yedi yıl daha bekleriz

Resim
(Bu yazı üç yıl önce, 2 Temmuz 2021'de yazılmıştı, AYM'nin "bekleme" kararı üzerine, üç yıl geçti, hâlâ "bekleme"deyiz. Ekleme çıkarma ihtiyacı duymadım pek, buyrunuz.) Anayasa Mahkemesi üç gün önce, 29 Haziran 2021’de Sivas-Madımak katliamına ilişkin başvuruyu değerlendirecekti. Değerlendirdi tabii, başka zaman değerlendirmek üzere erteledi. 'Bekleyin' dedi yani. Öyle ya ne acelesi var? Alt tarafı 33 kişi katledilmiş, Kızılbaş, Kürt, solcu filan, “aydın taifesi.” Madımak Katliamı'nı değerlendirirken yargının hiçbir kademesinin hiçbir acelesi olmadı. Anayasa Mahkemesi mesela üç gün önce ertelediği dosyayı tam yedi yıldır değerlendiriyor. Kasten, kameraların önünde 33 kişinin yakılarak, dumanda boğularak öldürülmesine ilişkin başvuru 2014’te yapıldı. Başvurunun sebebi zaten “etkili yargılama yapılmaması” ve “yaşam hakkı ihlali” idi, 2014’te bazı firari sanıkların yargılandığı dosya “zamanaşımı” ile kapatılınca yapılmıştı başvuru. “Zaman en iyi ila

Guftûgo Bi Altexan

Resim
  1   Em avetin darê Ez, Mamko û Kaloyê Canikê Ez, mîrê me û mêrê min Sal hezar û nohsed û dewpênc bû   Ro hat ro çû Bozoyê Mamadalî rabû û got: “Ji Xarputê têl lêxistin Li Kurecîkê ar vêxistin!”   Her ku roj hel tê Vedibije cemedê dil Bi tîna xwînê min   Di kilaman da navê min tune Lê xwîna min heye Alte ye navê min     2   Navê te zengilek e Altexan Li nav tacê kulilkek Distirê ber bi rihê me ve  Wek dîsgotinek Dengvedide ji rihê me Altexan

Diktanın kesintisiz nutku ve ‘42 Günün Şiirleri’

Resim
  Adam durmadan konuşuyordu. Tek kanallı, tek televizyonun açıldığı saatten kapandığı saate kadar her eve giriyordu sesi. Televizyon yayında değilken radyodan sürüyordu konuşması. Park, meydan, cadde, sokak, ev adamın sesiyle doluydu. Emrediyordu. Tehdit ediyordu. Korkutuyordu. Dikte ediyordu. Diktatör. Gülle gibi, gürz gibi, top gibi, tokmak gibiydi sözleri. Neredeyse bütün yurttaşlar her yere yılan gibi sızan o sese asılı çamaşırlara dönmüştü, tokmaklandıktan sonra. Her yerde, her fırsatta, her konuda konuşuyordu. Ne dediği önemli değildi aslında, kesintisiz konuşması önemliydi.  “Modern iktidar bir kişinin kendi sesini zorla dayatma ve diğerlerini susturma becerisine dayanıyordu”  diyor Franko ‘Bifo’ Berardi ve tahmin edileceği gibi sözü Hitler’le bağlıyor ‘Nefes, Kaos ve Şiir’de. (Yort Yayınları, çeviren Nalan Kurunç.) Faşist diktatörün kesilmek bilmeyen mutlu, kibirli, kıygın sesi, “diğerleri”ni susturmaz sadece; bir emir, telkin, tembih ve tehdit aracı olarak sessizleştirdiğinin

Şîna Derengmayî ya İpegê

    İpeg emê çextê bimirin? Te xwe kuşt lê kî me bikujî? İpeg va xwîna te nîne ji destên me diherikî?  Kilê? Te nameyek hîşt me ra. Bi peyvên hevrîşim. Ji dilek şikestî. Ji kezebek şewitî. Wekî navê te. Tev xwîn û hêsîr.   Ez bere mirim, paşê min nivîsî.   Lê mirov çextê dimirî İpeg? Dijmin wê rojê ez kuştim, min bêhna xwe paşê da.  Wê rojê dijmin min ra got  tu bêkes î, bêxwedî yî.    Bêkes. Bêxwedî. Di dafika nekes da, got:  Min dil kir gavek bavêjim ber bi dinê ve, dinê li bin lîngên min winda bû.    İnsan  ku li v ê din ê b êkes ma xerîbe wekî kevir ê dora r êyan   İpeg kûl û birîna min İpeg “ez bibim kevirê mezela te tu bibe sîpera serê min.”   Yad ê min k ê ra bigota kûl û birîn ên xwe? Min nezanî u can u cesede xwe ra got.    Yadê te ra bibejim berê wî zalimî ez kuştim, paşê we ez kuştim, paşê min xwe kuşt. Paşiya paşî min nameya xwe nivîsand ku hun min ji bîra xwe dernexinin. Min nekarî wî bikujim, min nekarî we bikujim. Min xwe kuşt.  Min xwe kuşt ku hun xelas bin.    Ez çûm.

Şîna Masiyê Zîlan

Resim
Derede tamamen imha edildim  Derede tamamen  İmha    Mahi           oldum ben de  Derede  Tamam    Ez masiyê Zîlan im  Ji hestiyên xwe  Dîsa hatim  Ber çavên te    De dîsa bikuj  Duh mirim  Îro dimirim    Lê sibe  Dîsa têm  Çavên miriyên xwe    Ez masiyê Zîlan im  Namirim bi kuştina te