“Ya sev ya terk et” bitti, şimdi “Ya onlar ölecek ya biz” devri
2 Temmuz ateşi yıllar geçmekle sönmez ama iki gündür gördük ki ateşi yakma arzusu da sönmüyor. Son iki günde öğrendik ki “Ya sev ya terk et” sloganı çöpe atıldı artık, bir gece ansızın geldiler ve sloganı değiştirdiler. Şimdi “Ya onlar ölecekler ya biz öleceğiz” evresine geçtik. Geçiş anını da canlı ve korkuyla dolu yaşadık.
Büyük Doğu Akıncıları Derneği İstanbul İl Başkanı Alper Kaan Aykut, Leman Dergisi’ne saldıran gruba seslenirken söyledi bunları: “Burası Müslüman Anadolu toprağı. Herkes şunu unutmasın: Ya biz gideceğiz ya onlar gidecek. Ya onlar ölecekler ya biz öleceğiz. Allah Resulü bizim canımızdan değerli. Biz o nurla can vermeye de can almaya da hazırız!”
“CAMI BİLE KIRAMIYORUZ”
Çok emindi kendisinden, “ölmeye, öldürmeye hazır” olduğu da açıktı. Dergi binasının önünde toplanan kışkırtılmış kalabalığın sloganları hazırlığı kanıtlamak istiyor gibiydi: “Kafir köpekler hesap verecek. Kemalist köpekler hesap verecek.” Leman’ın Kemalistleri de birçok zaman öfkelendirdiğini hatırlatmaya gerek yok, fikir tartışmasına değil öfke gösterisine gelmişlerdi. “Bu bina yanacak” çığlığıyla saldırganların arzusunu dile getiren de vardı. Her tür eylemin yasak olduğu Taksim’de saldırganlara iki kısıt getirilmişti sadece: Polis barikatlarına yüklenmemek, bina yakmamak. Saldırganlardan biri, “Camı bile indiremiyoruz, Allah bizi affetsin” diye mağdur mağdur sitem de etti ama başkası onun üzüntüsünü geçirdi hemen: “Başkanım biz kırdık az önce.” Ne diyelim, cana geleceğine cama gelsin diye sevinmemiz lazım belki de.
Eylemler kadar “hukuki operasyonlar” da dikkat çekiciydi, birbirini tamamlıyordu: Yere yatırarak, ters kelepçeyle gözaltına almalar, bu görüntülerin üst düzey resmi yetkililerce yayınlanması.
RİSK DEDİĞİN ŞEYİ DEVLET YARATIR
Peki ne olmuştu? Herkes biliyor ya az tasvir gerekli yine de: Leman Dergisi’nde 26 Haziran’da yayınlanan bir karikatür Hz. Muhammed’e hakaret olarak okunmuştu. İslam’da tasvirin yasak, peygamber tasvirinin zinhar yasak olduğunu söyleyip ekliyordu kimileri: Tasvir yasak ise karikatür haydi haydi yasaktır! Muhtemelen karikatür konusundaki ilgi, bilgi çıtaları Misvak’tan öteye gitmeyenleri için güçlü bir tez gibi görünüyor olmalı bu. Derginin, çizilen figürün Hz. Muhammet olmadığı bilgisini de içeren açıklamasından şaşkınlık ve korku akıyordu. Derginin kurucularından Tuncay Akgün AFP’ye şunları söyledi: “Bu eserde İsrail’in Gazze’deki bombardımanlarında öldürülen bir Müslüman’ın adı Muhammed olarak kurgulandı. İslam dünyasında 200 milyondan fazla insanın adı Muhammed. Bu karikatürün Muhammed Peygamber ile alakası yok. Biz böyle bir riski asla almazdık!”
Zaten Türkiye’de riski insanların kendisi almazlar, risk ne zaman kime olduğu bilinmeyecek biçimde onlara devlet tarafından bahşedilir.
SİYASETTE ÖFKE KOROSU, İMAMOĞLU DAHİL
Bu açıklamalar, derginin binasına saldırı ve siyasal açıklamalar arasında görülmedi bile. Akıncı grubun lideri gibi ölümden bahsetmese de onun öfkesini anlamaya yarayacak açıklamalar peş peşe geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, İletişim Başkanı… hepsi hemfikirdi: Peygambere hakaret edilmişti, hakaret kabul edilemezdi. Sanki kimse karikatürü görmemiş gibiydi konuşmalar.
Fakat öfke korosuna muhalefet de etkili biçimde katıldı, haksız bir şekilde atıldığına herkesi inandırmaya çalıştığı hapisten daha yeni salınan Zafer Partisi başkanı da aynı fikirdeydi. Dahası, haksız biçimde hapiste olduğunu her fırsat ve imkanla anlatmaya çalışan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da aynı fikirdeydi, o da Leman’ı kınıyor ve “provokasyonlara karşı dikkat” istiyordu; kendi sözlerine benzer sözlerle dergiye saldırmanın provokasyonun kendisi olduğunu hiç aklına getirmemişti demek ki. Mansur Yavaş’ı zaten saymaya gerek yok, nerede sağcılık varsa en sağa gitme konusunda o ve Tanju Özcan’dan daha hızlı hareket eden siyasetçi bulmak zor.
ÖZGÜR ÖZEL ZOR OLANI YAPTI
En zor olanı, çünkü tehlikeli olanı ama haklı ve doğru olanı sadece CHP Genel Başkanı Özgür Özel dile getirdi; açık, berrak bir anlatımla ortada bir hakaret olmadığını, çizilenin Muhammed ve Musa peygamberler değil, onların ismini taşıyan iki kişi olduğunu, amacın Gazze’deki zulme dikkat çekmek olduğunu dile getirdi. Leman’ın Gazze konusundaki hassasiyetini, İsrail’i kınama konusundaki kararlı tutumunu anlatmaya çalıştı, dil döktü. Umut verici, iç açıcı yanları çoktu konuşmasının. Ne var ki meseleyi bir ifade özgürlüğü sorunu olarak tartışmaya açmadı; haksızdı demeyeceğim, kimsenin yapmadığını yapıp Leman’ın arkasında durması ve iftirayı afişe etmesi bile yeterince cesur ve güçlü bir adımdı.
Fakat Özgür Özel’e eleştiri olarak anlaşılmaması dileğiyle şunları söylemek şart: ifade özgürlüğü ya vardır ya yoktur, varsa rahatsız edici, ürkütücü, şaşırtıcı, kızdırıcı söz ve çizimlere tahammül de olmak zorunda, hukuk böyle diyor. Dahası, ille de bir yargılama yapılacaksa onun usulleri de belli. Tüm siyaset ve devlet erkanı kimseyi açık biçimde hedef göstererek, hakaret ederek cezalandırmaya yönelmez, bunun adı kötü muameledir, işkencedir; bakan fotoğraf yayınladı diye işkence olmaktan çıkmaz, aksine kanıtlanır. Bunun sonu da linçtir.
SOKAK DEVLETİ TAKİP EDER
Leman’ın açıklamasını yeterince “dik duramıyor” yollu açık ya da imalı suçlamalarla eleştirenler gördüm, hedef haline getirilenlerin korkusunu anlamayan, nerede yaşadığı zerre umurunda olmayan narsist gevezeliklere laf yetiştirmenin manası yok elbette. Açıklamanın dili, üslubu tonu aslında Özgür Özel’in meseleyi ifade özgürlüğü ekseninde tartışmayı tercih etmemesiyle paralel bir yan içeriyor: Haktan, özgürlükten söz etmek bırakın saldırganlığı engellemeyi afişe etmeyi bile mümkün kılmaz, hatta “Bakın hakarete hak diyorlar” ters çevirmesiyle büyütür bile. Leman çizerleri de iyi biliyor ki Türkiye’de sokak, devleti takip eder. Devletin istemediği eylem olmaz, hele Taksim’de hiç olmaz; Büyük Doğu Akıncılar Derneği’nin, yani vaktiyle resmi açıdan terörist sayılan İBDA/C ideolojisine derneğin başkanını “hazır” tutan da bu. Eylem olmuşsa, taşlar, sopalar konuşmuş, 2 Temmuz’a iki gün kala ateş yakmaktan söz edilmişse, yol açılmış demektir. Devlet ruhsatıyla açılan yol eskidir, köklüdür: Türkiye’de (Yahudi toplumuna yönelik) 1934 Trakya pogromundan 6/7 Eylül’e, Ortaca’dan Çorum’a ve Maraş’tan Madımak’a hep bu “yol” kullanılmıştır. Hepsinde de yola koyulanları “haklı” gösterecek “tahrik” teorisi iş başındadır, Atatürk’ün evi bombalanır, solcular (tabii kızılbaş da olarak) camiye ateş açar, Aziz Nesin eleştiri yapar filan. Özgür Özel’in çıkışının önemi biraz da buradan kaynaklanıyor: Kışkırtmanın kaynağını, popülist kaygılara kapılmadan afişe ederek “yol”un meşru görülmesini engellemeye. Özgür beye bir yurttaş olarak teşekkür ederim, kolay ve açık yola girmediği için.
Saldırı şimdilik “o güzel eski pogrom”ların bir piyesi gibi kaldı, fakat geçti gitti demek çok zor; bu tür vakaların hepsi önemli dönüşümlerin habercisi oldu hep. İktidarın meseleye yaptığı yatırımın çokluğu, dergiye saldırı ve dillendirilmiş tehditlerden değil, bu işle murad edilen şey her neyse ondan korkmamız gerektiğini gösteriyor.
TUTUKLAMA ŞAŞIRTMADI AMA ŞAŞIRTMASI GEREK
Kaldı ki hakaret olsa bile yapılması gereken kitapta yazılmıştır. Rabbimiz Nisa Suresi 140. Ayet’te şöyle buyurur: “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze dalıncaya kadar yanlarında oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz…”
Yorumlar
Yorum Gönder